Ben ülkemi severim. “Türküm” demek beni "mutlu" eder, ama aşırı milliyetçi değilimdir. İnsanların da, benimle aynı milliyetten olanlarını değil “iyi” olanlarını severim. Her milletin iyisi ve kötüsü olduğuna inanırım ve kötü olanlarla aynı milliyeti paylaşıyor olmak onlara daha toleranslı bakmama neden olmaz.
Ben Atatürk’ü severim. Bugün Türk Kadını peçelerin arkasından bakmıyorsa dünyaya, onun sayesindedir. Bize yol gösteren ve gösterecek bir çok da güzel söz söylemiştir. Bunlardan iki tanesi konumuzla ilgili: “Bütün ümidim gençliktedir.” demiş ve Cumhuriyeti Türk Gençliğine emanet etmiştir. Ayrıca Türkiye’ye her zaman tam bağımsızlığı öğütlemiş ve “Bağımsızlık benim karekterimdir” demiştir.
Türkiye’nin üzerinde çok ilginç oyunlar oynanıyormuş. Halk çok uzunca bir zamadır aşağılanmış, küçümsenmiş, sindirilmiş, planlı bir şekilde önce bir aşağılık kompleksi pompalanmış, sonra da ahlaki değerler bir bir çökertilmiş. Türk dili yozlaşmış, televizyon kanalları aracılığıyla halk olanı biteni “izlemeye” alıştırılmış ve düşünüp sorgulamaya üşenir olmuş... Yarışma programlarında bile düşünmeye gerek yokmuş artık... Zaten bilgili olmak da gerekmiyormuş kazanmak için. Sonra da ulusal bilinç yokedilmeye başlanmış. Koca bir imparatorluğun torunu olan ve yüzyıllardır birlikte yaşayan 72 milletten halk ayrışmaya başlamış... Kahraman bir ulusun torunu olma duygusu soykırımcı bir ulusun torunu olma ihtimaliyle gölgelenmiş, insanlar iyiden iyiye öz güvenlerini kaybetmeye başlamışlar.... Halkın büyük kısmı açlık sınırında olduğundan, sadaka almayı benimsemeye başlamış hatta birbirini ezer olmuş sadaka dağıtılırken.
Ülkenin üzerinde bu oyunlar oynanırken, bu planları yapanlar hala rahat değillermiş... Eee ne de olsa “Hasta Adam” denilen Osmanlı’dan da ümit kesilmiş, zafer ilan edilmişken, nasıl olduğu hala anlaşılamayan bir şekilde, Türk Ulusu bağımsızlığın karekteri olduğunu bundan senelerce önce göstermiş “Kurtuluş” savaşında...
Senelerce süren oyunlar sayesinde Türkiye parçalanmaya ve bölünmüye hazır hale gelmiş gelmesine ama... bu planları yapanlar işlerini bu kez sağlama alma konusunda kararlıymışlar ve çıkabilecek tüm aksilikleri önceden planlamak istemişler... Bu kez tarih tekrar etmemeli o yüzden tüm önlemler alınmalıymış. O yüzden Atatürk’ün sözlerini tekrar tekrar incelemişler, nerede aksilik çıkabilir diye anlamaya çalışmışlar. Sonuçta “Cumhuriyeti” koruyacak olanların “Türk Gençliği” olduğu anlaşılmış...... “Peki” diye düşünmüş bu planları yapanlar, “nasıl yaparız da, Türk Gençliğini tamamen etkisiz hale getiririz?”
Önce kan tahlili yapalım, anlayalım demişler... Bir bahaneyle milyonlarca Türkün kanı alınmış, incelenmiş. Ama yüzyıllardır 3 kıtada yaşayan ve bir sürü başka milletle karışa karışa evrilen bu halkın yapısı o kadar karmaşıkmış ki işin içinden çıkılamamış bir türlü....
Bu arada başka bir grup insan dünya ilaç pazarının nasıl büyütüleceğinin hesabını yapmaktaymış. Çok parlak bir fikir bulunmuş; Domuz giribi! Demişler ki, “laboratuar ortamında bir virüs üretelim, sonra bu virüsün aşısını piyasaya sürelim. Bunu pazarlayarak yılda 40 milyar dolar kazanalım, ayrıca test aşamasını bazı 3. dünya ülkelerinde yapalım ki, aşının toplam maliyeti azalsın...”
Bu parlak fikir, Türkiye’nin geleceği üzerinde fikirler üreten bir grup insana ilham vermiş... “Super, önce halkta bir korku yaratalım, sonra bu aşıyı ülkeye getirip, 25 yaşın altındaki herkese yapalım, hem de bedava yapalım ki, aşılanmadık kimse kalmasın” diye düşünmüşler. Yan etkileri tam olarak bilinmeyen (Belki de biliniyordur..) bu aşıyla “Türk Gençliğini tamamen “hasta adam” yaparsak, ileride ayağımıza dolaşmaları ihtimalini de ortadan kaldırmış oluruz. İnsanlara da “aşı için öncelikli grup 25 yaş altı deriz", halk nasıl olsa “ Bu virüs 24 yaş üstüne bulaşmıyor mu?” diye sormaz.... Sorsa da takan kim" derken... kan ter içinde uyandım... “Çok şükür rüyaymış” dedim... “hem aşı bu... nasıl olur da insanları etkisiz hale getirme ihtimali olur ki?” dedim... “Üstüm açık kaldı herhalde” dedim...
Sonra yakın zamanda Sami Irkı ile ilgili okuduğum bir yazı geldi aklıma; İskandinavya'nın asıl sahibi olan Sami köylülerinin İsveç'te bilinçli olarak kısırlaştırıldığı iddia ediliyordu bu yazıda. Artık çocuk sahibi olamadıkları için bugün dünyada sadece 50.000 Sami kalmış. Herhalde bu okuduğum yazı, domuz gribi aşısının 25 yaş altına yapılacağı haberleriyle birleşince böyle bir çıkarım yaptı bilinçaltım...
Her neyse, grip olanlara geçmiş olsun diyorum ve doktorunuza danışmanızı öneriyorum. Siz benim rüyalarıma aldırmayın!
Ve bir de Yüce Atamızın bir başka sözünü hatırlatmak istiyorum: Uğrunda yaşanacak ve ölünecek tek bir gaye vardır ki, o da mütecanis (homojen) ve müstakil (bağımsız) bir Türkiye’dir.
Bu yazının anafikri: Çernobil sonrası gözümüzün içine bakarak içilen çayları unutmayalım. Türk Gençliği, uyanık ol ki, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olsun (sonsuza kadar yaşasın) !
Not. Atatürk fotoğrafı Yeniköy Parkından.
2 yorum yap >:
Umarım sadece bir rüyadır gerçek olmaz...
Rüyaların tersi çıkar derler ;-)
Yorum Gönder